21 Kasım 2010 Pazar

Ne olursa olsun, yaşamaya mecbursun...

Bir yerlerden başlamak lazım iyi o zaman günümüzden başlayalım, referandum yapılmış, çoğu insan yeni anayasanın ne olduğunu bilmeden, klasikleşmiş parti mantığıyla oyunu vermiş. Kimine göre çok daha demokratikleştiğimiz, kimine göre de din destekli totaliter bir rejimin iyice güçlendiği düşünülen bir dönemdeyiz.

Burada yoruma açık kişisel düşüncelerden önce, bilinen bazı gerçeklerle işe başlamak gerekir heralde. Öncelikle AKP, her ne kadar Menderes'in Demokrat Partisinin veya Turgut Özal'ın ANAP'ının devamı ya da ikizi olarak nitelendirilse de, parti tüzel kişiliğiyle sadece 10 yıllık bir geçmişe sahiptir. Kurucusu ve diğer üyeleri başka siyasi partilerde görev almış olan AKP, kimse neyin ne olduğunu anlamadan bir anda iktidara gelmiştir. O zamanki kartel medya gruplarının, büyük köklü holdinglerin ve şimdilerde papaz oldukları TÜSİAD'ın bu  bu sürece nasıl destek olduğunu geçmiş gazete kapaklarına kısaca bakarak görebiliriz.

Peki nasıl böyle oldu? Hapishanedeyken mazlum bir eski İstanbul belediye başkanı olan Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin başına geçebildi? Bunu bildiğimiz şeylerle açıklayamayız. Böyle sistemli bir iktidara yükselişi, "think tank" olarak adlandırılan kişilerden oluşan politik-sosyo-kültürel planlamaları yapan bazı grupların çizdiği 5-10-15-20 yıllık planlarının bir sonucu olarak değerlendirmek daha mantıklı olacaktır. Bu demek değildir ki herşeyi Amerika ve İsrail planlıyor. Tam tersi onların içindeki organizasyonu da bir sistem belirliyor. Ama onları kuran sistem illa ki bizim ülkemiz içinde de etkili oluyor. Hele ki artık sınırların kalktığı günümüz küresel dünyasında bu tür planlamalara, organizasyonlara, komplo teorisi demek bence çok sığ kalıyor.

AKP iyi kötü bir şekilde iktidara geldi. Hatırlarsanız önce bir hapishane ve mazlum tiyatorsu vardı, sonra ne olduysa bütün engeller bir bir aşıldı! Ve bır bakmışsın 2 yıllık parti iktidarda! Kadrolarının çoğu eski Refah kadorsu olsa da farklı dokunuşlar gerekliydi çünkü birden fazla eğilim olursa kıvırması da daha kolay olurdu. Bolca din, biraz liberal ekonomi, azıcık milliyetçilik, biraz ondan, biraz da şundan  derken, al sana siyasal İslam. 1995 yılında Aydınlık gazetesi haberinde Erdoğan ve Gül'ün ilerisi için seçilmiş liderler olduğundan bahsediliyordu. O zaman elde bir senaryo var sadece aktörler değişiyor. Rolü aldıktan sonra doğaçlamaya yapmaya çalışanları eliyor sistem, sonuçta senaryoya uyacaksın, yönetmen ne derse o olur.

Bunları düşündükten sonra biraz etrafımızdaki ülkelere bakınalım ve yaşanan tiyatroyu biraz uluslararası hale sokalım...


Kısa süre içinde Tunus çöktü, Mısır'da büyük isyan çıktı. İnsanlar sokakta, hükümet istifa etti ama halk hala sakinleşmedi. Peki Mısır'daki insanların aklı şimdi mi başına geldi? Mübarek 30 yıldır ülkenin başındaydı, şimdi mi halka batmaya başladı? Sonra bunlara tesadüf diyelim, Arap halkları bir anda liberal olmak istediler öyle mi? Belki yasaklanmadıysa youtube da birkaç video izlemişlerdir? Şimdi sırada Yemen, Ürdün ve Suriye var deniyor. Yani birileri dünya haritasında resmen o meşhur oyun "Risk" de ki gibi oynuyor...

Burada Afganistan'ı da hatırlayalım. Rambo filmlerinde Taliban ve ilkel türevleri komunist Ruslarla savaşıyorlar diye özgürlük savaşcısıydı şimdi ABD ordusu orada diye terörist oldular. Peki Afgan halkına yazık değil mi? 60 senedir ülke savaş içinde, bunları düşünen var mı?

Mesela diğer bir örnek Yunanistan, ekonominin dibe vurmasıyla Karamanlis gitti yerine Papendreu geldi zaten Karamanlis ve Papendreu aileleri, dönüşümlü olarak Yunan hükümetinin başına geliyorlar. Ama orada öyle bir halk ve demokrasi kültürü varki, emekli maaşlarında ufak bir azalma olunca bile hükümet binasını basma hakkını kendilerinde görüyorlar ya da ne bilim ülkedeki kamyoncularla ilgili bir kurum yabancılara verileceği zaman en önemli yolları saatlerce kapatabiliyorlar. Yunanlıların yaptıkları kalıcı çözümler getiriyor mu? Hayır getirmiyor ama en azından dışarıdan bakınca çoğu şeyin farkında olan bilinçli bir insan topluluğunun orada olduğunu görebiliyoruz.

Artık iyice apolitikleşen günümüz Türk toplumunda, şunu daha net görüyoruzki teknolojinin gelişmesi ve insanların daha bilinçli olması tamamen ters orantılı. Bilgi kaynakları ne kadar ulaşılabilir hale gelse de, insanların bilinçli olma oranı aynı oranda artmıyor. Birileri istediği gibi dünyayı ve hükümetleri yönetsin. Mısır'daki iktidarı 30 sene sonra değiştirsin, AKP ile işi bitene kadar onu iktidarda tutsun peki biz ne yapalım? Bilinçlenmek lazım, hem de toplu halde...