17 Eylül 2020 Perşembe

Dünya düz değil, yuvarlak da mı değil? Neredeyiz biz?

 



Bilgi çağı di mi? Herşey bir tık uzağında. Bir sürü konu başlığı, bir sürü bilgi. Bazı bilgiler yanlış veya eksik, bazıları bilinçli olarak manipüle edilmiş. Tüm bilgiler erişilebilir halde ve bunlar için kullanabileceğimiz bir doğru-yanlış filtresi de yok.  Gerçeği bulmak için ya parçaları birleştirmek, ya da büyük resmi mi görmek gerekiyor? Belki de en iyisi kafayı çok takmadan günlük düzene devam etmek sonuçta olan ve olacak olan zaten oluyor. Şu an itibariyle Korona virüsü en büyük gündem, yarın başka bir şey olur, sonrasında ise başka bir şey.

Antik çağlara gidelim, belki o dönemin en güzel hikayelerinden biri Homer'ın İlyada'sıdır. Bu hikayede geçen efsanevi Troy şehrinin varlığına,  H. Schliemann tarafından bulunana kadar kimse inanmıyordu. Bu keşifle beraber hayallerle canlandırılan hikayenin bir kısmı ortaya çıkmış oldu. Böyle bir keşif veya buluş olduğunda şüpheci olunabilir çünkü net olgular ve bulgular olmadan dünyanın tarihini değiştirecek, belki de takvimleri güncelleyecek gelişmeler çok daha hassas ele alınmalı. H. Schliemann da ilk kazıyı yaparken "Bakın bu Hektorun kılıcıdır" demedi sonuçta. Burada yine konu, yapılan buluşa veya keşfe, sonrasında ise bunun ne kadarının toplumla paylaşıldığına geliyor. Zaten bu bilgiler, keşifler olduğu veya bulunduğu gibi paylaşılmadığı için komplo teorileri doğuyor ve gerçek ile yanlışı ayırt etmek zorlaşıyor.

En sevdiğim diğer örneklerden biri Amerika kıtasının keşfidir. Gerçi üzerinde binlerce yıllık medeniyet taşıyan bir yeri bulmak keşif midir? Belki Avrupalılar için keşiftir, ama bu bence daha çok Civilization oynarken sınırlarınızı ve teknolojinizi geliştirip doğal bir sonuç olarak diğer medeniyetleri bulmak gibidir, yani aslında eninde sonunda gerçekleşecek olandır. Aslında oralar ve o insanlar hep vardı. Sonuçta Avrupalı daha çok İspanyol Armadası ağırlıklı bu sefer sonucunda buldukları bu devasa kıtaya "Yeni Dünya" dediler. Düşünün o zamana kadar haritalar nasıldı? Piri Reisi de atlamayalım keza onun haritası çoktan güncellemişti ama sonuçta tüm dünya düzeni değişti ve "Yeni Dünya" diye bir yer ortaya çıktı. O zamanlar yaşayanlar için bunun dev bir gelişme olabileceğini düşünebiliriz. Gerçi Sevilla tersanesinde ahşap işçiliği yapan sıradan bir İspanyol, bu gelişmeyi belki bir iki sene sonra duymuş da olabilir. İnanması, kavraması da birkaç sene sürmüştür, belki de başlarım Amerikasına, önce benim paramı ödesinler demiştir. İşin diğer tarafındaki aktörlerinden biri olan Mayalar ise yıllardır mitlerinde yer alan beyaz adam gelecek ortalığı karıştıracak hikayesini kaderlerine razı şekilde birebir yaşamışlardır.

O zaman insan düşünüyor: Yarın öbür gün Atlantis kalıntıları da ortaya çıkabilir sonra bakarsın Mu ve hikayenin eksik noktaları yavaş yavaş dolmaya başlar zaten dünyada gözle görülür bir değişim yaşanıyor, insanların artık buna daha hazır olduklarını düşünebiliriz. Zamanında teorisel olarak bakılan ve hala kesin bir kanıya ulaşılamamış milyon tane konu varken dünyanın düzlüğü, yuvarklaklığı belli zamanlarda hortlatılan sunni gündemlerden biri olabilir çünkü insan medeniyetinin toplu halde çözmesi gereken çok önemli sorunları var. Sadece birkaç hakim ya da elit kurumun, belirli kişilerin değil tüm insanlığın gerçeklere hakim olup bu gezegenin ve canlı dokusunun geleceğini planlaması gerekiyor. Bunun ilk adımı geçmişi çözmek ve geçmişteki tüm eksik parçaları tamamlamak, bunu yaptıktan sonra gerisi çok daha kolay olacak.





29 Ağustos 2020 Cumartesi

Bayılırsınız böyle işlere...




Evet çok zaman olmuş. 2010'da yazmışım sonra 2011'de yazmışım ve sene olmuş 2020... Zaman izafi bir kavram olduğuna göre çok da takılmayalım... Ama hadi yine de bir Oha! diyelim 10 sene geçmiş be...

İbrahim Tatlıses, eşi Derya Tuna vurulduğunda basına böyle seslenmişti: "Bayılırsınız böyle işlere", di mi ya? Bayılırız. Kaza mı oldu hemen yavaşlar detaylı inceleme yapıp hangi aracın haklı/haksız olduğuna hükmetmek isteriz. Kavga mı çıktı hemen kalabalık oluşturup izleriz, yeteri kadar izledikten sonra ayırmaya çalışırız. Bu ve benzer davranışları, ülke geneline vurduğumuzda zaten şu an içinde olduğumuz bilinçsiz durumu çok açık görebiliyoruz. Bilinç kelimesine çok vurgu yapıyorum belki ama gerçek anlamda özgürlük, bağımsızlık ve barış için en önemli şey bilinç daha doğrusu toplu halde bilinç, zaten tüm dünya halkı, tüm insanlar uyanıp, belirli bir bilinç seviyesine eriştiğinde evrimin diğer sayfasına geçebileceğiz. Türkiye bu resmin sadece bir parçası tabii kendi ülkemizde yaşadığımız olaylar ve hala bazı şeylerin aşılamamış olması bize daha çok batıyor.

Burada sıkla bahsettiğim gibi, bilinçsizlik hayatımızın her köşesine hakim durumda. Bununla beraber sosyal medya başlığı altında dikkatimizi dağıtan bir sürü kaynak var. O yüzden insanlar artık gerekli gereksiz her türlü bilgiye, manipülasyona istemsizce uğruyor çünkü elimizdeki telefonları kendi işlevleriyle kullanmadığımız kadar başka işler için kullanıyoruz. Görünürde apolitik olarak gelişen bir toplumsal yapı olsa da insanların belli bir bilgiye ulaşmaları veya farklı konularda manipüle olabilmeleri saniyeler içinde olabilecek durumda.

2010’dan beri hem Türkiye, hem de dünya gündemi sayısız doğal felaketler, isyanlar, savaşlar, patlamalar, darbeler, darbe girişimleri, siyasi krizler gibi gelişmelerle ve skandallarla geçti. Çok ilginçtir her sene sonuna yaklaşırken işte artık bitsin 2015 ne felaket yıldı, 2018 seni için hiç özlemeyeceğim gibi her biten yıl lanet ederek geçildi. Peki sadece son 10 seneyi düşündüğümüzde bile geçmişten ve hatalardan hiç ders almamış olmayı görmek çok acı değil mi? Aslında 10 yıllık dönemler, ecnebi tabiriyle “decade” ler kısa zaman dilimleri olsa da, içlerinde bir sürü değişimi, dönüşümü, akımı barındırırlar. 1980 ler diye dizi yapılmıştı bence birkaç seneye 2010 lar diye de dizi yapılsın. Tekrar aynı hataların yapıldığı bir daha beyinlere sokulsun belki o zaman 2040 lar da aynı hatalar yapılmamış olur.

29 Mayıs 2011 Pazar

Kasetsel Siyaset








Modern çağ, dijital çağ derken, her zaman seviyeli siyaset ortamına (!) sahip olmuş ülkemizde, kasetler çıkmaya başladı. Daha önce de örnekleri vardı belki bu tarz kirli siyasetin ama artık çok daha ilginç bir hal aldı. 2010'da CHP genel başkanı yine bir kaset skandalıyla değişti diyebiliriz heralde. Üstelik Baykal'ın videosu çekileli uzunca bir zamanda olmuştu ama sakla samanı gelir zamanı misali gerektiği zaman çıktı piyasaya. Şimdilerde ise, genel seçim öncesi, ana muhalefet partilerinden birisi resmen çökertildi.

Herkesin mi kaseti olur? Benim kasetim var mıdır acaba ya da sizin? Sistem istediği zaman, istediği kişinin kasetini çıkarabilir mi? Bu sorular bile siyaset yapmayı düşünen genç beyinler için yeterince mide bulandırıcı gibi ama sonuçta böyle bir yol izleyecek insan tüm zorlukları göze almalı. Korkmadan, yapmak istediklerini medeni şekilde anlatan, amaçları ve hedefleri "çılgın" dan ziyade gerçekçi ve iyi niyetli olan, hem ülkesini, hem ülkesinin insanlarını, hayvanlarını, doğayı gönülden seven tüm siyasetçileri destekliyoruz, varsa tabii??

21 Kasım 2010 Pazar

Ne olursa olsun, yaşamaya mecbursun...

Bir yerlerden başlamak lazım iyi o zaman günümüzden başlayalım, referandum yapılmış, çoğu insan yeni anayasanın ne olduğunu bilmeden, klasikleşmiş parti mantığıyla oyunu vermiş. Kimine göre çok daha demokratikleştiğimiz, kimine göre de din destekli totaliter bir rejimin iyice güçlendiği düşünülen bir dönemdeyiz.

Burada yoruma açık kişisel düşüncelerden önce, bilinen bazı gerçeklerle işe başlamak gerekir heralde. Öncelikle AKP, her ne kadar Menderes'in Demokrat Partisinin veya Turgut Özal'ın ANAP'ının devamı ya da ikizi olarak nitelendirilse de, parti tüzel kişiliğiyle sadece 10 yıllık bir geçmişe sahiptir. Kurucusu ve diğer üyeleri başka siyasi partilerde görev almış olan AKP, kimse neyin ne olduğunu anlamadan bir anda iktidara gelmiştir. O zamanki kartel medya gruplarının, büyük köklü holdinglerin ve şimdilerde papaz oldukları TÜSİAD'ın bu  bu sürece nasıl destek olduğunu geçmiş gazete kapaklarına kısaca bakarak görebiliriz.

Peki nasıl böyle oldu? Hapishanedeyken mazlum bir eski İstanbul belediye başkanı olan Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin başına geçebildi? Bunu bildiğimiz şeylerle açıklayamayız. Böyle sistemli bir iktidara yükselişi, "think tank" olarak adlandırılan kişilerden oluşan politik-sosyo-kültürel planlamaları yapan bazı grupların çizdiği 5-10-15-20 yıllık planlarının bir sonucu olarak değerlendirmek daha mantıklı olacaktır. Bu demek değildir ki herşeyi Amerika ve İsrail planlıyor. Tam tersi onların içindeki organizasyonu da bir sistem belirliyor. Ama onları kuran sistem illa ki bizim ülkemiz içinde de etkili oluyor. Hele ki artık sınırların kalktığı günümüz küresel dünyasında bu tür planlamalara, organizasyonlara, komplo teorisi demek bence çok sığ kalıyor.

AKP iyi kötü bir şekilde iktidara geldi. Hatırlarsanız önce bir hapishane ve mazlum tiyatorsu vardı, sonra ne olduysa bütün engeller bir bir aşıldı! Ve bır bakmışsın 2 yıllık parti iktidarda! Kadrolarının çoğu eski Refah kadorsu olsa da farklı dokunuşlar gerekliydi çünkü birden fazla eğilim olursa kıvırması da daha kolay olurdu. Bolca din, biraz liberal ekonomi, azıcık milliyetçilik, biraz ondan, biraz da şundan  derken, al sana siyasal İslam. 1995 yılında Aydınlık gazetesi haberinde Erdoğan ve Gül'ün ilerisi için seçilmiş liderler olduğundan bahsediliyordu. O zaman elde bir senaryo var sadece aktörler değişiyor. Rolü aldıktan sonra doğaçlamaya yapmaya çalışanları eliyor sistem, sonuçta senaryoya uyacaksın, yönetmen ne derse o olur.

Bunları düşündükten sonra biraz etrafımızdaki ülkelere bakınalım ve yaşanan tiyatroyu biraz uluslararası hale sokalım...


Kısa süre içinde Tunus çöktü, Mısır'da büyük isyan çıktı. İnsanlar sokakta, hükümet istifa etti ama halk hala sakinleşmedi. Peki Mısır'daki insanların aklı şimdi mi başına geldi? Mübarek 30 yıldır ülkenin başındaydı, şimdi mi halka batmaya başladı? Sonra bunlara tesadüf diyelim, Arap halkları bir anda liberal olmak istediler öyle mi? Belki yasaklanmadıysa youtube da birkaç video izlemişlerdir? Şimdi sırada Yemen, Ürdün ve Suriye var deniyor. Yani birileri dünya haritasında resmen o meşhur oyun "Risk" de ki gibi oynuyor...

Burada Afganistan'ı da hatırlayalım. Rambo filmlerinde Taliban ve ilkel türevleri komunist Ruslarla savaşıyorlar diye özgürlük savaşcısıydı şimdi ABD ordusu orada diye terörist oldular. Peki Afgan halkına yazık değil mi? 60 senedir ülke savaş içinde, bunları düşünen var mı?

Mesela diğer bir örnek Yunanistan, ekonominin dibe vurmasıyla Karamanlis gitti yerine Papendreu geldi zaten Karamanlis ve Papendreu aileleri, dönüşümlü olarak Yunan hükümetinin başına geliyorlar. Ama orada öyle bir halk ve demokrasi kültürü varki, emekli maaşlarında ufak bir azalma olunca bile hükümet binasını basma hakkını kendilerinde görüyorlar ya da ne bilim ülkedeki kamyoncularla ilgili bir kurum yabancılara verileceği zaman en önemli yolları saatlerce kapatabiliyorlar. Yunanlıların yaptıkları kalıcı çözümler getiriyor mu? Hayır getirmiyor ama en azından dışarıdan bakınca çoğu şeyin farkında olan bilinçli bir insan topluluğunun orada olduğunu görebiliyoruz.

Artık iyice apolitikleşen günümüz Türk toplumunda, şunu daha net görüyoruzki teknolojinin gelişmesi ve insanların daha bilinçli olması tamamen ters orantılı. Bilgi kaynakları ne kadar ulaşılabilir hale gelse de, insanların bilinçli olma oranı aynı oranda artmıyor. Birileri istediği gibi dünyayı ve hükümetleri yönetsin. Mısır'daki iktidarı 30 sene sonra değiştirsin, AKP ile işi bitene kadar onu iktidarda tutsun peki biz ne yapalım? Bilinçlenmek lazım, hem de toplu halde...